ŞENOL GONCAGÜL
İlk reçete 24 Milyar lira …
Hastaneye yeni yatmışız. Olağanüstü bir telaş ve karantina durumu başlamış. Prof, benim yazdığım yazı dizisinin yer tuttuğu kadar birkaç reçetelik ilacı yazmış kağıtlara! Getirip, tutuşturdular elime! Yol yordam bilmiyorum. Travmanın doruğundayım da. “Bunları alıp, getirelim derhal” denildi. Öyle, eczaneye gidip, kafana göre de alamıyormuşsun meğer?
Önce, hastanenin eczanesine gidip, olmadığını herkesin bildiği ilaçların orada olmadığının onayını alıyorsunuz. Götürüp, baş tabipliğe onaylatıyorsunuz. Çocuğun yattığı yer 9. kat. Asansör bekleseniz, saatler alacak! 9 kat arasındaki merdivenlerin sayısını ezberliyorsunuz çabucak! Merdivenden düşen birileri koşuyor yardımınıza! Yol yordam öğreniyorsunuz.
Soluk soluğa gittim eczaneye. Uzattım reçeteyi. Adamın suratı asıldı ve kızardı. “Abi, çocuk lösemi mi?” dedi. Neden diyemeden, anlattı:”Bunlar kanser ilaçları. YOK yani. İthal ilaç krizi var. Tvlerde her akşam anlattıkları kriz bu işte! Yani, hem bulamıyorsunuz. Bulsanız bile bunları devlet ödemiyor. Bunları, yurtdışından isteyebiliyoruz.” Dedi. Hesap makinasını alıp bir de hesap yaptı:”24 milyar liraya kadar indirilebilinir ancak!” dedi.
Yuh yani!...
O anda, hangimiz parayı veya nereden bulabileceğimizi düşünebilirdik ki? Yakınlardan, çevreden, TEFECİDEN ve bir sürü yerden aradık. Bulduk ta. Kiminin kolundan bileziklerini sıyırdık. Sorgusuz, sualsiz. Sayısız ve tartısızca gelen bileziklerin geri dönüşleri halen yapılmamış ve halen de sorulmamıştır ne zaman dönecekleri (Allah razı olsun KIYMET CANKURT abla)
Bitti mi dersiniz?
Ne gezeeerrr!
Sadece, ilk günün ilaçlarını, 4. günde, parasını denkleyip, nasıl temin edebildiğimi anlatabildim şu kadar yerde!
Biter mi hiç?!
Bulamayanların RUHLARI şad olsun
…..
Neden kimse gelmiyor baba?!
Hastanede, yoğun bakım odasında, annesi ile birlikte yatıyor Yasemin. Odaya giriş-çıkışlar, görevli personel dışında yasak. Lösemi tedavisi aldığını bilmiyor. Bu yoğun tedaviyi de, anlatmakta zorlanıyoruz. Ben, günlük olarak ilaç ve kan arıyorum.Kan grubumuz 0 Rh + o ayrı bir zorluk meselesi. Yiyecek, içecekleri ayarlıyorum. Kırklareli Bademlik mahallesinde ev. Küçük kızı annemlere bırakmışız. O mahalleden yaz-kış, aşırı sıcak ve soğuklarda, kentin öteki ucundaki terminale yürüyorum. Elimde çantalar ve poşetler. Edirne’de, terminalde iniyorum. Fakülte dışında bırakıyor dolmuşlar. Aşağıdan hastaneye yürüyorum. Asansörlerde doluysa, yine 9 kat yukarıya merdiven sefası…
Okul hayatı bitmiş kızın. Cep telefonunu yasaklamışız! “Beyne zarar verirmiş “ diyoruz çaktırmadan. Aslında, arkadaşlarının arayıp “kanser tedavisi gördüğünü” söylemelerinden ve durumu öğrenmesinden korkmuşuz. Moral, ilaçlardan da önemli. Tek bir üzüntü veya psikolojik kriz, alıp götürecek kızımızı bizden. Soruyor:”Baba! Benim hiç dostum yokmuş! Ağlıyor! “Nereden anladın?” diyecek oluyorum. Sürdürüyor konuşmasını:”Bir arkadaşım bile ne geldi, ne de telefon ile aramadı”
İçeriye çok az kimsenin girebildiği odasının biraz ilerisinde, Fahri Kasapoğlu ilköğretim okulu öğretmen ve öğrencileri, mahalleden arkadaşları, gazete ve tvlerden tanıyıp, geçmiş olsun demek için gelenler, normal işleyişi bile engeller haldeler!
TELAFİSİ LAZIM
umutlar biter belki
kurur yaprakları çiçeklerin
dökülen gözyaşları da yeşertemez
kerbelaya dönmüş yüreğimi
kaç kez toplasan ikiyle ikiyi
bir türlü beş etmez
bir tek gülüşün bitirir geceyi, itilafsız
bir tek sözün koyar noktayı efkarıma
iyileşirsin ve anı olarak hatırlarız
kanser dedikleri kara belayı
türküler coşkuya ayak uydurur
gerek kalmaz acının tekrarına
ve biz artık güleriz be kızım
yitirilmiş mutlulukların
telafi edilmeleri lazım
DEVAMI YARIN…